I got my name in lights with notcelebrity.co.uk

2 Ocak 2008 Çarşamba

FOSİL YAKITLARIN TÜKETİMİ VE GELECEĞİ

NE KADAR TÜKETMİŞİZ?
II. Dünya Savaşı’ndan bu yana dünya, daha önceki tüm zamanlarda tükettiği enerjinin 3 katından fazlasını, yüzyılın tümündeyse daha öncekinin 10 katından fazlasını tüketmiş!
Modern bir güç santralinde, 1 milyon ton petrol eşdeğeri enerjiyle, saatte 4,5 terawatt elektrik üretilebilir. 2006 sonunda, dünyada 11 milyar ton petrol “eşdeğeri” enerji tüketmişiz. 2006 yılı verilerine göre toplam enerji tüketiminin yaklaşık %86’sı fo­sil yakıtlardan sağlanmış. Bu oran içinde 4,9 milyar tonla kömür %24, 3,8 milyar tonla petrol %38, 2,8 trilyon m3’le doğalgaz %24’lük paya sahip.
Enerji tüketimi, eşyayılımdan uzak. Enerjinin %68’i dün­ya nü­fu­su­nun %15’ini oluşturan gelişmiş ülkelerce tüketilirken, kalan enerji, nüfusun %85’i tarafından tüketilmiş. Yalnızca ABD, %5’lik nüfus payıyla toplam enerjinin %25’ini tüketmiş.
Dünya nüfusunda %1.1 paya sahip ülkemizse, enerji tüketiminde %0.86’lık bir paya sahip. Bu haliyle de Avrupa ve OECD üyesi ülkelerin arasında sonuncu geliyor.
GELECEĞE BAKIŞ
1960’larda hakim olan ‘kaynaklar tükeniyor’ endişesi azalmış durumda. Çünkü dünyanın ‘ekonomik rezerv’ olarak, şimdiki tüketim hızlarıyla yaklaşık 200 yıl yetecek kadar 1 trilyon ton kömürünün, 80 yıl yetecek kadar 250-350 milyar ton petrolünün, 70-80 yıl yetecek kadar 150 trilyon m3 doğal gazının olduğu tahmin ediliyor.
2003 verilerine göre Suudi Arabistan, Kuveyt, Irak gibi Ortadoğu Ülkeleri gelecekte de petrol egemenliğini ellerinde bulundurmayı sürdürecekler. Elbette, hem küresel ısınma hem de savaşlar dünyanın coğrafi ve siyasi yapısını değiştirmezse!..

TÜRKİYE'NİN HİDROKARBONLARI

KÖMÜR
Ülkemizin en önemli üretim kalemi linyit. Toplam 8,4 milyon ton linyit rezervine sahip. Bu rezervin %68’inin düşük bir ısıl değeri olduğundan, üretilen linyitler ağırlıklı olarak termik santrallerde tüketiliyor.
Türkiye taşkömürü rezervi, toplam 1.35 milyar ton civarında. Üretim havzasının doğal koşulları yüzünden kârlı bir işletmecilik yapılamıyor. Bu da, tüketilen taşkömürünün büyük bir bölümünün ithal edilmesine neden oluyor.
PETROL VE DOĞALGAZ
Ülkemizin içinde bulunduğu levhasal hareketler, sık sık depremlere yol açıyor. Geçmişten beri süregelen depremler petrol yapılarının da kırılıp, küçülmesine neden olmuş.
Bu yüzden ülkemizde karasal alanlar yerine denizlerimiz önem kazandı. Özellikle son yıllardaki gelişmeler, Karadeniz’in önemli bir hidrokarbon kaynağı olduğuna işaret ediyor.Yine de karada ve özellikle sığ denizlerde aramacılık faaliyetleri sürdürülüyor. Derin deniz aramacılığı konusunda da çalışılıyor.
2006 yılında toplam petrol üretimi 15,132,783 varil, toplam doğal gaz üretimi de 412,615,946 m3 olarak gerçekleşti. TPAO’ nun petrol üretimindeki payı % 69, doğal gaz üretimindeki payı % 46. Kalan üretim yabancı şirketlerce yapılıyor.2006 yılındaki petrol tüketimi 31 milyon ton, doğal gaz tüketimi de 28 milyar m3 olarak gerçekleşti. 2020 yılında ülkemizdeki petrol talebinin 70 milyon ton, doğal gaz talebininse 63 milyar m3 olacağı öngörülüyor.

PETROL VE DOĞAL GAZ


PETROL VE DOĞALGAZ NEDİR NASIL OLUŞUR?
Aynı tip hidrokarbon moleküllerinden oluşmuş, sıvı evredeki akışkana petrol, gaz evredeki akışkana da doğal gaz deniyor. Hidrokarbonların yer altında nasıl oluştukları, henüz tümüyle bilinmiyor. Ancak süregelen bilimsel araştırmalar, bu oluşuma ışık tutuyor.
Deniz, göl, ya da akarsularda yaşamını yitirmiş organik artıklar, oksijensiz durgun deniz, göl ya da delta yataklarında, akarsuların da taşıdığı kum, kil ve mineral gibi katı taneciklerle birlikte yığılıp, çökelirler.
Oksijensizlik karbon, hidrojen, azot ve oksijenden oluşan organik artıkların çürümesini engeller.Milyonlarca yıl süren, bu çökelme ve yığılmalar, çökel malzemenin kalınlığını artırır ve bir tabaka oluşturur.
Önce çökelen ve altta kalan katı tanecikler, sürekli artan ağırlığın etkisiyle sıkılaşmaya ve birbirlerine tutunmaya başlarlar. Organik artıklar da, sıkılaşan katı tanecikler arasında gözeneklerde ve çatlaklarda suyla sıkışırlar.
Başlangıçta, organik tabakalar kendi kütlelerinin ağırlığıyla daha aşağılara itilirler. Yer kabuğunun levha hareketleriyse bu tabakaları parçalar ve yer kabuğunun derinlerine gömer. Daha derinlere gömüldükçe, tabakaya etkiyen sıcaklık ve basınç da giderek artar. Bu da, organik artıklarda kimyasal bozunmalara yol açar: Moleküler değişimler oluşur, azot ve kalan oksijen ortamdan uzaklaşır.
Geriye hidrokarbon denen, yalnızca karbon ve hidrojenden oluşmuş, sıvı ve gaz moleküller kalır. Hidrokarbonların içinde bulundukları bu yapıya da “kaynak kaya” denir.
Sudan daha hafif olan hidrokarbonlar, öteye beriye hareket edip, yukarı çıkma eğilimi gösterirler. Bu olguya “ birincil göç” denir. Onları durduran bir engel yoksa, bulundukları yerden kaçıp, yer kabuğundan sızarlar ya da uçucu bileşenlerini kaybedip, katılaşırlar.
Göçleri sırasında hidrokarbonlar, “örtü kaya” denen geçirimsiz tabakalarla karşılaşırlarsa, “hazne” ya da “rezervuar” denen başka bir kayanın çok küçük çatlak ve yarıklarında tuzağa düşüp hareketsizleşirler. Buna kapanlanma denir. Hazne kayanın içinde kapanlanan gaz hidrokarbonlar, suyu aşağı iten yağ hidrokarbonların arasından yavaşça yükselerek üste çıkarlar. Bu olguya da “ikincil göç” denir.
Levha hareketleri kapan yapılarında da kırılma ya da çatlamalara yol açabilir. O zaman, hidrokarbon göçü yeniden başlar, yeni bir kapan buluncaya dek sürer. Kırılan ya da çatlayan kapandan hidrokarbonların tümü göç edemeyebilir. Kırık ya da çatlak da zamanla kapanabilir. Böylece büyük bir kapan, daha küçük yapılı kapanlara dönüşebilir. Levha hareketlerindeki süreklilik, kapan yapılarının giderek küçülmesine, bazı yerlerdeyse petrol ya da doğal gazın kırıklar ya da çatlaklar boyunca yüzeye çıkmasına neden olabilir.
Levha hareketleri gibi bir dış etki olmazsa, sıvı hidrokarbonlar yer değiştiremezler. Ancak bazen, daha küçük moleküllü gaz hidrokarbonlar, buldukları çok küçük çatlaklardan göç edebilirler. Başka bir hazne kaya ve bir örtü kayayla karşılaşınca yeniden kapanlanırlar. Bundan sonrası, kuşkucu bir jeoloğun, kapan yapısına ilişkin ipuçlarını keşfetmesiyle başlar.
PETROL VE DOĞALGAZ NASIL BULUNUR?
Kömürden farklı olarak petrol ve doğal gaz, dünyanın ancak belli bölgelerinde bulunuyor. Bu yüzden dünyanın en pahalı, en çok yatırım gerektiren sektörlerinden biri. Arama-bulma faaliyetlerindeki risk çok yüksek. İstatistik verilere göre, dünya petrol bulma ortalaması 1/10 sondaj kuyusu olarak veriliyor. Bu, açılan 10 kuyudan 9’unun kuru ya da boş olduğu, ek olarak da 9 kuyu için yapılan yatırımların boşa gittiği anlamına geliyor.
Sektörün en önemli ayağını arama faaliyetleri oluşturur. Arama faaliyetleri de hem yetişmiş insan gücüne hem teknolojik gelişkinlikleri yüksek donanıma hem de tek bir arama faaliyetinde bile milyonlarca dolarlık yatırıma gereksinim duyar.
Jeolog ve jeofizikçiler de bu sürecin hemen her aşamasında bulunurlar.
Sektörün teknik süreçleri bir zincirin parçaları gibi. Jeolojik çalışmalar jeolojik harita çıkarılması, kaya kesitlerinin ölçülmesi, yapı ve levha özelliklerinin saptanması, gözeneklilik ve geçirgenliklerinin belirlenmesi, yeraltı haritalarının oluşturulması gibi saha işlerini, yanı sıra da sahadan alınan tüm örneklerin incelendiği laboratuvar araştırmalarını içerir.
SİSMİK
Günümüzde, hidrokarbon brikintilerinin yerini bulmada jeofizik yöntemler kullanılıyor. Bunlardan biri olan sismik yansıma yöntemi, alt katmaların gerçek yapısını anlamada ve bu yapının grafiğini çıkarmada kullanılan en yaygın yöntem.
Sismik araştırma yapmak üzere geliştirilmiş özel bir kamyonla yerin yüzeyinden bir enerji verilir. Bu sayede yaratılan şok titreşim yüzeyin altında kırılan ya da yansıyan dalgaları üretir. Bir tabakadan ötekine geçerken dalgaların yayılımları değişir.
Jeofizikçiler, yüzeye yerleştirilmiş “jeofon” denen alıcıların yardımıyla dalgaların yansımalarını algılayıp kaydederler.
Sismik yansıma yöntemi dışında karada uygulanan keşif yöntemleri deniz aramalarına olanak vermez. Sismik araştırma yapmak üzere tasarlanmış sismik gemilerse, deniz üzerinde kolayca ve her yöne hareket edip veri toplayabilirler. Üstelik bu yöntemle denizde arama yapmak karadakinden çok daha kolay olur.
Jeofzikçilerin topladığı sismik kayıtlar, teknolojisi çok yüksek bilgisayarlarda, özel geliştirilmiş yazılımlarla incelenir. Böylece, alt katmanların tabaka yapısına ilişkin 2 ya da 3 boyutlu görüntüler elde edilir. Sismik görüntüler, hidrokarbon içeren olası tabakaların bulunabilmesi için uzmanlarca yeniden değerlendirilir.
Bulguların sonunda, aranan alanda hidrokarbon olabileceği kanısına varılırsa, doğrulamak üzere sondaj yapılması gerekir.
Kuyu tamamlama işlemleri hidrokarbonun doğal gaz ya da petrol oluşuna göre farklılık gösterir. Yapı bir doğal gaz rezervuarıysa yüzeye vana sistemleri kurulur.
Yapı petrol rezervuarıysa kuyu içine ve yüzeye petrolün kalitesine göre farklı özellikte pompa sistemleri yerleştirilir.
Kuyudan çıkan hidrokarbonların bir üretim sahasına ulaştırılması için boru hatları kurulur. Hidrokarbonlar bu hatlarla, bazen önce ara istasyonlara, ardından da üretim sahasına iletilir. Üretim sahasına iletilen hidrokarbonlar burada ayrıştırılır. Bu sayede, hem tuzlu su gibi istenemeyen maddeler atılır hem de karışık gelmeleri durumunda petrol ve doğal gaz ayrışır.
Ayrıştırma işlemi bittiğinde hidrokarbon gazsa, boru hatlarıyla ya doğal gaz ana boru hattına iletilip kullanıma sunulur ya da depolanmak üzere yeraltındaki depolara enjekte edilir. Hidrokarbon petrolse, önce üretim sahasındaki büyük tanklara alınır. Buradan, petrol boru hatları, ya da deniz ve kara tankerleriyle rafinerilere ulaştırılır.
PETROL VE DOĞALGAZ NASIL İŞLENİR?
Yerin altından çıkan kahverengi ve koyu kıvamlı sıvı, bu ham haliyle yakıt olarak kullanılamaz. Bu yüzden, rafineri denen büyük komplekslerde, arıtılır.
Arıtma ayrıştırma, dönüştürme, geliştirme ve karıştırma olmak üzere dört ana işleyişten oluşur. Bu işleyişler, işlenecek ham petrolün kalitesine ve sunulacağı pazarın özelliklerine göre değişir. Tanklarda yüksek sıcaklıkta tutulan ham petrol, önce bir damıtma tankına aktarılır. Farklı sıcaklıklarda kaynayan petrol bileşikleri, damıtma tankının içinde, en hafifleri en üstte, en ağırları da en altta olacak şekilde toplanırlar.
Tankın üst kısmından, önce LPG yani sıvılaşmış petrol gazı, bütan ve propan, sonra otomobil yakıtı olmaya aday petrol ve nafta elde edilir. Kimyasal bir ara ürün olan ve parafinik, naftanik, aromatik hidrokarbonlardan oluşan nafta, petrokimyasal işlemlerden geçirilir. Naftadan yaygın olarak solvent , yanı sıra da öteki petrokimyasal ürünler elde edilir.
Tankın alt kısmında toplanan gazyağı önce havacılıkta ve ısıtmada kullanılmak üzere yeniden elde edilir, sonra da dizel motorlar için dizel yakıta, parafine, makine yağına, sanayi tipi ısıtmada kullanılan ağır yakıta, elektronik yalıtımda kullanılan balmumuna ve yol yüzeyinde kullanılan asfalta dönüştürülür.Bütün bu işlemlerden sonra elde edilen ürünler, pazara sunulur.
PETROL ÜRÜNLERİ NERELERDE KULLANILIR?
Çoğu insanın sandığının aksine petrol ürünleri, taşımacılıkta yalnızca otomobillerin depolarına konan yakıt olarak tüketilmiyor. Faklı özellikte üretilmiş farklı yakıtlar deniz, tren ve hava ulaşım ve taşımacılığında da kullanılıyor.
Evde ısıtma gazı, gazyağı, LPG ya da tüpgaz olarak ısınma ya da yemek pişirmede; ya da kullandığımız plastik, şişe, bidon, boru gibi evsel ürünlerin üretiminde kullanılır.
Sanayide sanayi kazanlarını ısıtmada, gaz ya da fuelle çalışan elektrik santrallerinde, özel nitelikli ürünler olarak bilinen yakıtsız ürünleri kullanan sanayilerde kullanılır.
Nafta ve gazdan elde edilen, petrokimyasallar plastik, tekstil vb fabrikalarda hammadde olarak kullanılır.Tarımda traktör yakıtı, yanı sıra da bütün seralarda ısıtma ve soğutma amacıyla petrol ürünleri kullanılır.
Bütün yolların, havaalanlarındaki pistlerin yüzeyini kaplamada asfalt kullanılır.

KÖMÜR(COAL)

KÖMÜR NEDİR? NASIL OLUŞUR?
Kömür yanıcı, yüz yıllar boyunca tabakalaşmış, doğada damarlar halinde bulunan, katı, organik bir kaya türüdür. Tüm organik maddelerde olduğu gibi bünyesinde bolca karbon bulunur ayrıca az miktarda hidrojen, oksijen, kükürt ve azot ihtiva eder, kil gibi organik olmayan maddeler de bulunabilirler.
Kömürün ilk oluşumu Karbonifer Dönemi'nde, Dünya'nın devasa ormanlarla kaplı bataklık alanlarında başladı.
Yaşadıkları yerlerde çeşitli nedenlerle ölen bitkiler "turba" ya da bataklık kömürü denen, ama kömür sayılmayan organik bir tabaka oluşturdular.
Yer kabuğunun levha hareketleriyle ya da yağmur, sel gibi yer üstü doğa olaylarıyla hareket eden toprak, çamur, kum, ve öteki çökel maddeler, oluşturdukları yeni katmanlarla turbayı çok derinlere gömdüler.
Katmaların yarttığı basınçla, gömüldükçe artan sıcaklık, turbanın yapısında fiziksel ve kimyasal değişmelere neden oldu.
Milyonlarca yıl boyunca süren ve kömürleşme denen bu değişimde, kömürün atası turbadan, sırasıyla önce su ve su buharı, sonra karbon dioksit, daha sonra oksijen, en sonunda da hidrojen uzaklaştı.
Bu değişme koşut olarak sırasıyla linyit, alt bitümlü, bitümlü ve antrasit kömürler oluştu. Renkleri de açık kahverengi tonlarından siyaha doğru değişti.
KÖMÜR TÜRLERİ
Turbadan antrasite, bir kömürün olgunluk değişiminin her aşaması, kömürün kimyasal fiziksel özelliklerini farklılaştırır. Bu farklılık, kömürün "kömürleşme derecesi"ne işaret eder. Kömürleşme derecesi düşük linyit ve alt bitümlü, toprağımsı gibi görünürler. Mat ve yumuşak bu tür kömürler, kolayca ufalanabilirler. Çok yüksek oranda nem, düşük oranda da karbon içerirler. Bu yüzden enerjileri de düşük olur.
Kömürleşme derecesi yüksek kömürler, daha sert ve dayanıklı, siyah renkli, camsı parlaklıkta olurlar. Daha çok karbon, daha az nem içerirler. Çok daha fazla enerji üretirler. Bitümlü ve antrasit diye ikiye ayrılırlar.
Antrasit, kömürleşme ölçeğinin en üst noktasında yer alır. En yüksek düzeyde karbon içerdiğinden en çok enerjiyi verir. En düşük nem düzeyine sahiptir.
Linyit elektrik üretiminde, alt bitümlü elektrik üretiminde, çimento fabrikalarında ve öteki sanayi alanlarında kullanılır.
Bitümlü kömürler de ikiye ayrılır: Termal kömürü ve metalurjik koklaşabilir kok kömürü. Termal kömür çimento fabrikalarında ve öteki sanayi alanlarında, metalurjik kömür de demir çelik sanayisinde kullanılır. Antrasitse dumansız yakıt içeren sanayilerde va ısıtma da kullanılır.
KÖMÜR NEREDE BULUNUR?
Dünyanın her yerinde kömür bulunuyor. 70 ülkede kömür üretiliyor. ABD, Rusya, Çin ve Hindistan en büyük kömür rezervlerine sahip ülkeler.
KÖMÜR NASIL BULUNUR?
Kömür arama süreci genellikle bölgenin bir jeoloji haritasının çıkarılmasıyla başlar. Araziden alınan örneklerin kimyasal ve fiziksel özelliklerinin saptanmasıyla sürer. Sonra da bir keşif sondajıyla biter. Bütün bu süreç, geliştirilecek alanın tam bir resminin elde edilmesini sağlar. Bulunan kömür gelir getirecek kadar kaliteli ve bol miktardaysa madencilik işlemleri başlar. Arazi ve çevrenin jeolojik yapısına bağlı olarak, kömür iki yöntemle çıkarılır: Kömür katmanı yüzeye yakın ve inceyse “açık ocak” madenciliği, derinde ve yeterince kalınsa “yeraltı” madenciliği yapılır.
Madencilik yönteminin seçimi, büyük ölçüde kömür yatakları jeolojisin tarafından belirlenir. Önemli kömür üreticisi birkaç ülkede yüzey madenciliği çok yaygın olsa da, günümüzde, dünya kömür üretiminin yaklaşık %60’ı yeraltı madenciliğinden karşılanıyor.
Son 25 yılda %78’i aşan bir artışla, yaklaşık 5 milyar ton kömür üretiliyor. Avrupa’da bir düşüş görünmesine karşın, Asya’daki üretim büyük bir hızla artıyor.
Dünya sıralamasında, en büyük kömür üreticisi ilk beş ülke Çin, ABD, Hindistan, Avustralya ve Güney Afrika.
Küresel kömür üretiminden elde edilen kömürün çoğu üretildiği ülkelerde kullanılıyor. Yalnızca, sert kömür üretiminin %16’sı, uluslararası kömür pazarına yönlendiriliyor.Küresel kömür üretiminin 2030’larda 7 milyar tona ulaşması bekleniyor. Bu süredeki üretim artışının en az yarısının Çin’de gerçekleşeceği öngörülüyor.

FOSİL YAKITLAR

Çağımızın en büyük gereksinimi, bütün canlılar enerjiye hem doğrudan hem de dolaylı olarak ihtiyaç duyarlar. Güneş enerji kaynağımız ve enerjinin varlığı en az güneş kadar eski ancak bizim enerjiyi biliçli olarak kullanışımız ve keşfimiz ateşin bulunuşuyla başlar ve o zamandan beri bilinçli olarak enerji tüketiyoruz.
Güneş, rüzgar, hidrokarbonlar, jeotermal kaynaklar, su ve nükleer enerji günümüzün temel enerji kaynakları.
Enerji kaynakları giderek çeşitleniyor ve mevcut kaynaklara ait yeni rezervler bulunuyor, ancak nüfusumuz da kişi başına tüketimimiz de artıyor. Bu yüzden enerji gereksinimiz de toplam tüketimimiz de her geçen gün biraz daha artıyor. Enerji kaynakları da piyasa koşullarına bağlı olarak değerleniyor. En değerli kaynaklar petrol ve doğal gaz, yani hidrokarbonlar. Gelişmiş ülkeler dünya hidrokarbon varlıklarını bu nedenle kontrolü altında tutmak istiyorlar. Savaşlar da bitirilemiyorlar.
Dünyanın enerji ile ilgili tek sorunu savaş değil, çok önemli bir sorun küresel ısınma dünyanın sınırlarını zorluyor. Kuşkusuz fosil yakıtlar küresel ısınmanın ana nedenidir. Ancak buna rağmen ülkeler fosil yakıtlardan vazgeçmek istemiyor kaldi ki düzenlerini ve teknolojik gelişimlerini fosil yakıtlar üzerine kurmuşlar isteseler de kısa vadede fosil yakıtları bırakamazlar.
Kömür, doğal gaz ve kömür yenilenebilir enerjiden sayılmıyorlar. Çünkü milyonlarca yıl boyunca sadece özel şartlarda oluşabiliyorlar ve günün birinde de tamamiyle tükenecekler, bu sebeple uzun vadede ülkeler fosil yakıtların dışındaki enerji çeşitleri ile ilgili geliştirmeleri hayata geçirmek zorundalar.